3 Ocak 2012 Salı

nesrin cavadzade


Nesrin Cavadzade! sinemanın en yeni, en gelecek vaadeden yıldızı. Cemal Şan ile tanışmasını hayatının önemli dönüm noktalarından biri saydığını söylemesi pek de şaşırtıcı değil bu açıdan. Cemal Şan'ın filmlerinde dert anlatmak gibi bir çabası vardır ve derdini anlatmak için daha hüzünlü, daha büyülü bir yüz bulamazdı herhalde.

Nesrin Bakü doğumlu ve 11 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a gelmiş. Sinema bölümü mezunu ve oyunculuk hayatına 2003'te başlamış. Suda Yürümek, (2003), Bir Ticaret Masalı (2006), Gitmek (2006), Dilber'in 8 Günü (2008), Acı (2009) ve en nihayetinde Yangın Var (2011) ve Güzel Günler Göreceğiz'de (2011) rol aldı. TV dizileri de var tabi.
Nesrin'in altın vuruşu bence Dilber karakteridir. doğulu çok çocuklu bir ailenin büyük kızı olarak, aşk acısını hayata isyana dönüştüren bir karakter Dilber. DVD'nin içinde Cemal Şan ve Nesrin Cavadzade ile yapılan bir röportaj da var. Cemal Şan, filmi ile ilgili en sevdiği sahnenin Dilber'in hiç tanımadığı bir adamla (Fırat Tanış) evlenip evden ayrılırken, arkasına dönüp babasına baktığı sahne olduğunu söylemiş. o bakışlarda nefretle karışık  inat ve isyan duygusunu çok iyi vermiş oyuncu. benim de unutamadığım ve içime işleyen sahnelerden biri olarak hafızama kazındı. Bir de, köyden gelen genç bir kız olarak kocasının evinde elektrik ile ilk defa tanıştığı sahne çok başarılıydı. Dilber yanan lambayı görünce gözleri tavana kilitli kalakaldı. Şehirde yaşamaya, ilk defa gördüğü ama kocası olan insana ve tamamen yabancı yeni bir eve alışmaya çalıştığı süreçte geçen sahnelerde duyguyu aktarmakta çok iyiydi gerçekten. fragman için buraya tıklayın.
Gelgelelim Acı filmine. Cemal Şan'ın triolojisinden (Zeynep'in 8 günü, Dilber'in 8 günü ve Ali'nin 8 günü) sonra bu filmin de başrolünde Nesrin var. çok standart bir isim seçilmiş bir filme vermek için, Acı ! dolayısıyla acaba acıyı nasıl anlatacak diye merak ediyor insan. o kadar çok şekli var ki acının! benim sinemadan beklentim anlattığı hikayeyi ya da vermek istediği duyguyu bana bizzat yaşatmasıdır. filmin içine girebilmek gibi bir tabir vardır mesela, insanın içini ürperten, iliklerine işleyen yapımları gözdem sayarım. işte o acıyı (oyunculuğun iyi olması en önemli etken) taa yüreğin derinlerinde hissedebileceğiniz kadar iyi bir film yapılmış. özellikle Nesrin karakterinin (kendi adı ile rol verilmiş) erkek arkadaşının sorguda öldüğünü haber aldıktan sonraki sahneleri bizzat yaşadım desem yalan olmayacak. ekstra bir not olarak Engin Çeber'e ithaf edilmiş yapım. fragman için tık.
en son izlediğim oyunculuğu ise Murat Saraçoğlu'nun Yangın Var filmi. Cemal Şan'ın Nesrin'de gördüklerine karşılık Murat Saraçoğlu'nun gördüğü sadece Türkan Şoray benzerliği sanırım. zaten filmi de Selvi Boylum Al Yazmalım üzerinden kurgulamışlar. bu filmde Nesrin oyunculuk adına bir adım geriye gitmiş gibi, zira karakterin ahım şahım bir numarası da yok aslında, karakterin fakir olması onun yeteneğini de biraz sınırlamış haliyle. film genel olarak değerlendirildiğinde verdiği mesaj ve komedi unsurları olarak fena değil tabi. Sadece Türkan Şoray benzerliğini fazla zorlamış ve karakteri görsel bir unsur olmaktan pek öteye götürmemişler gibi geldi bana.
şöyle bir bakarsak, Audrey Tautou'ya da benziyor. bir de farklı versiyon Amelie mi çekerler diye merak ediyorum aıkçası.
Nesrin Cavadzadeyi takipteyiz efendim.