3 Ağustos 2013 Cumartesi

Rüzgar bizi götürecek...


99 yapımı Abbas Kiarostami filmi. imdb

Kiarostami sevenler bir başkadır, zira Kiarostami bir başkadır. 
Kirazın Tadı ile tanışmıştım ben kendisiyle ve hayran kalmıştım, yavaş filmlere bayılan biri olarak.

Bu film, baştacı kabul edilen iki filminden diğeri oluyor. Dedik ya ilki "kiraz" diye. Hikaye, kurgu ve görsellik olarak onun kadar iyi. En iyi iki filmi bunlar. Çünkü yaşlandıktan sonra biraz bozdu kendini sanki....


Gelelim "Rüzgar"a....
Hikayeyi özetlemeyeceğim bu sefer. Çok sıkılıyorum bunu yaparken. Filmi izledikten sonra gelin okuyun yazdıklarımı. İzlemediyseniz hemen aynen dönün gidin bence.

1) Uzun uzun yolları görüyoruz tepeye konuşlanmış bir kameradan. Sarı-kızıl geniş tarlalar, tek tük ağaçlar. Sesler geliyor. Konuşmalar diyaloglar var ama hiç insan yüzü görüntüsü yok. Sadece uzaktan yolları kateden aracı görüyoruz, içindeki insanları da sadece duyuyoruz. Yönetmen insan yüzlerine takılmamış. Diyalog sahnesi varsa konuşan kişiyi kameraya göstermemek eski bir devrimci tekniktir. Yani Abbas'ın icadı sayılmaz ama dozajında kullanmış diyebiliriz. (Dozaj dediysem, seyirciyi şaşırtma ve rahatsız etme noktasına gelene kadar. Rahatsız olacaksın tabi ki, olmuyorsan sorun var demektir)

2) "Çalışmak nedir?", "kim çalışır, erkek mi kadın mı?", "boş durmak nedir?" bu sorulara fena halde takılmış yönetmen. Sürekli bir erkek mi çalışır kadın mı? (sadece hasat zamanı işi olan köylü erkekler), kadın aslında boş mu duruyor (kahveci kadın), yalnız çalışmak olur mu? (çukur kazan çocuk), işini kaybetmemek için fabrika patronuna nasıl kendini kanıtlarsın? (öğretmenin babası)... gibi "çalışma" kavramı üzerinden bir muhabbet dönüyor filmde. Neden bu kadar takıldığına ve neden bunun üzerine tonla diyalog yazdığına pek bir anlam veremedim. "Gender" mevzusuna parmak basıyor olabilir, bunu anlıyorum. Filmde, kadınların hepsi çok çocukluydu ve sürekli hamileydiler. Kadınların gündüz evlerinde gece de yataklarında çalıştığına dair bir vurgu vardı. Kadından kahveci mi olur, bu iş midir, kadınların yaptığı aslında iş değil de erkeklerinki iştir gibi....tartışmalar vardı. Bana biraz aşırı geldi ama tabi ülke olarak İran'ı, yıl olarak 1999'u ve mekan olarak da köy ortamını düşünürsek, anakronik hataya düşmemek adına, ikna olabiliriz.



3) Yavaş filmleri severim dedim ama bir ara gerçekten uykum geldi. Mühendis bey diye tanınan kişinin ve yüzlerini hiç görmediğimiz (bakınız birinci madde) arkadaşlarının ne için orada olduğunu, filmin sonunda ölen teyzenin cenazesi için toplanan kadınların fotoğraflarını çekmeye çalışana kadar gerçekten anlamadım. Ta ki o fotoğrafları çekmeye başlayınca dank etti. O bahsi geçen töreni filme çekmek için oradaydılar, bir yaşlı kadının öleceğini düşündükleri için o köye geldiler, günlerce kadının ölmesini ve yapılacak töreni kaydetmek için beklemişlerdi. Ben uyuklaya uyuklaya izlemeye çalışırken, bu "dank" ediş anını bana yaşatmasaydı eğer herhalde filmi o kadar sevmezdim, zira şiirle aram pek iyi değildir :) 


4) Hikayenin ortasında (hala adamların ne yapmaya çalıştığını anlamamışken yani) eminim izleyenlerin hepsi, adamların amacının yaşlı kadını öldürmek olduğunu düşünmüştür. Mühendis beyin katil olacağını ve yakında kadını nasıl öldüreceğini planladığı sahneleri izleyeceğimi sandım yalan söyleyemem. Bir ara çukur kazan çocukla (onun da yüzünü hiç görmedik, bkz birinci madde) kazma muhabbeti yaptılar. O noktada kazma ile katil olacağını düşündüm. İşte lanet olsun değil mi? hep holivud kafası bunlar. Nasıl da içimize işlemiş....








3 Ocak 2013 Perşembe

Çıkışlar hediyelik eşya dükkanından


2010 yapımı meeeşşhuur... muhalif sokak sanatçısı Banksy filmi.  "Paramount Pictures" ile dalga geçerekten, yapımcılığını "Paranoid Pictures" isimli herhalde uydurma şirket aracılığıyla kendisinin üstlendiği filmi. Filmin ismi "çıkışlar hediyelik eşya dükkanından" yani gayet manidar, bu kadar gezdiniz ettiniz hadi bakalım elleri cebe götürün de şurdan şapka kalem bir iki bi şey alın kazım mazık alcaksınız artık çünkü çıkışlar da oradan diyor. Müzelerde, galerilerde vs hediyelik birşeyler satan yerlere gönderme bir bakıma. "Bana ödeme yapmadan gidemezsin" tipik burjuvazi talebi yani. Film, belgesel dalında Oscar'a da aday gösterilmiş,   ödül falan alamamış, sanatı ve sanatın ticari boyutunu sorgulayan öykümsü bir film. ( bu arada belgesel olduğu tartışmalı, kurmaca olduğunu iddia edenler var)

Banksy'i tanıyanlar tanır. Londrada ve neredeyse tüm dünyada, hatta Filistindeki esaretin timsali utanç duvarında bile stencil (kalıptan boyama) denen yöntemle eserlerini işliyen bir sanatçı, bir aktivist. Kapitalizmi ve onun dünyayı ne hale getirdiğini anlatan, parasal bir manaya dönüşmediği için unuttuğumuz değerleri hatırlatan çizimleri olan kimliği belirsiz saklı gizli ama binlerce takipçisi olan bir adam. Tüm eserleri ironik bir o kadar da yutkunma zorlaştırıcı, sarsıcı, şaşırtıcı, vay be dedirtici biri.



Böyle şeyler çizen bir adam, üstelik sokakta yaptığı için aslında medyadan internetten falan daha etkili, mesajları daha ulaşılabilir. Bu zeka fışkırtıcısı abimiz oturmuş bir film yapmış, daha doğrusu kendi iddiası ile belgesel yapmış. Filmde kısaca, sokak sanatçılarının işlerini kameraya çekmeye tutkun Fransız göçmeni bir adamın hikayesi anlatılıyor. Herkes filmin Banksy hakkında olacağını zannederken, nasıl oluyorsa bu videocu adamın hikayesini dinliyoruz. Adam aslında biraz kıt akıllı biri ama bir şekilde önce diğer ünlü graffiticilerle en son da Banksy ile tanışmayı başarıyor. Çizimlerin duvarlara işlenme anlarını, polisten kaçıslarını, binalara nasıl tırmandıklarını vs kaydediyor. Amacı bunları belgesel yapmak ama adam o kadar eksik zekalı ki bunu beceremiyor. Banksy de buna iyilik etmek istiyor ve diyor ki git sen de bu çizimlerden filan yap benim gibi olursun, sergi açarsın, onları satarsın, sen de kendi stilini yarat diyor.

Adam bu gazı alıp hemen kendine bir isim buluyor ve bir de kendince tema. Mr. Brainwash ismi, teması da bu sistemin çarkları beyinlerimizi yıkıyor uyanın gibi bir şey. He çok orijinal di mi? ben de çok zekice buldum ! Neyse efendim, bu adam (aralardaki mevzuları hızlı hızlı geçersek) çakma çizimlerle (mesela ikonik marilyn monroe resmini ya da elvis resmini değiştirerek vs) zor bela bir sergi açıyor. Serginin ismi de 'life is beautiful". çok düşünmüş bu özgün ismi bulmak için. Neyse işte,  müthiş bir reklam kampanyası yaparak eserlerinin tonla paralara satılmasını sağlıyor. Reklamlarını yaparken başta Banksy olmak üzere zaten tanışık olduğu diğer ünlü sanatçıları da kullanıyor. Burada önemli bir detay var, Mr.Brainwash bu işlerini yaparken sürekli Banksy ve onun işlerinin dehasını kendine örnek alıyor, sürekli ondan bahsediyor. Seyirci burada ister istemez sen kimdin ki kendini onunla karşılaştırır oldun diye kendine sormadan edemiyor tabi ki. velhasıl kelam bomboş saçmasalak resimlerinin filan olduğu sergisi aylarca açık kalıyor milyon dolarlık satışlar yapıyor, yani adam köşe. Aşağıdaki gibi resimler mesela; tüm işleri de parayla tuttuğu bir ekibe yaptırıyor.


şimdi gelelim işin özüne, Banksy niye kendi hikayesini anlatmamış da Fransız denyosu üzerinden bir hikaye anlatmış? Çünkü filmin içinde Banksy'nin işlerini görüyoruz, bu adamın yaptıklarının yanında o kadar zekice ve o kadar ironik duruyor ki. Banksy de aslında gerçek hayatta işlerinden çok para kazanmış bir adam ama neden bu adama kazandırttığı parayı "metalaşmış içi boş sözde sanat" kisvesi altında göstermiş?? Biz niye ne idüğü belirsiz bir safın, sanatın sırtından zengin olma hikayesini izledik? Ben size söyleyim.

Öncelikle bu noktada kapitalizme giydirmenin Allahı var orayı atlamıyoruz. Marilyn resminde yüz kısmına Obama'nın yüzünün fotoşoplanması gibi salak sulak şeyleri sırf iyi reklam yaptığı için binlerce dolara satması, bu yüzyılın insanının nasıl da koyunlaştırıldığının hikayesi orası tamam. Hatta bu adam belgeselin başlarında video çekmek ile aşk yaşamazdan evvel ne yaptığını anlattığında, şunu söylemişti; vintage eşyalar satan bir dukkanı varmış. Eski püskü şeyleri 50 dolara alıp yıkayıp ütüleyip 500 dolara satıyormuş. Biz zaten mesajı oarada almıştık. Zaten hepimizin bildiği bu popüler esareti bir de böyle göstermişler. Gerçi aramızda hala uyanamayanlar var di mi? ya da uyanmış olsa da arasıra tekrar dalanlar vardır :)

Banksy'nin yapmaya çalıştığı bence tam olarak şu olmuş, yaratıcı zeka kapasitesini konuşturmuş ve Mr. Brainwash üzerinden kendi işinin asla çakma olmadığını,  sırf para için kendini satmadığını göstermeye çalışmış filan. Yani etik olmayan kötü örneği gösterip kendini yüceltmiş biraz sanki. Şimdi hilesini yakaladım desem bile yaratıcılığına ve protest tavrına saygımı sunarım. Adam copyright bile sallamayan bir adam. Sitesine buradan bakabilirsiniz der ki, bu resimlerden istediğinizi download edebilirsiniz, ama ticari amaçlı kullanırsanız bu iyi bir şey değil biliyorsunuz...pek de alicenap bir insanmış. Bilmemne ünlü sanat galerilerinin sergi tekliflerini, bilmemne ünlü markasının reklam tekliflerini vs elinin tersiyle iten bir adam bu. Filistindeki iğrenç duvara resim çizen kaç kişisiniz ey dünya halkı?


ya ya....ya...